Mİ’RÂC GECESİ ÖNCESİ ve SONRASINDA YAŞANANLAR
YouTube Viewers YouTube Viewers
68.9K subscribers
2,724 views
0

 Published On Mar 9, 2021

Mİ’RÂC GECESİ ÖNCESİ ve SONRASINDA YAŞANANLAR
Mİ’RÂC GECESİ:
Mi'râc gecesi, Receb ayının yirmiyedinci gecesidir.
Mi'râc, merdiven demektir.
Resûlullahın göklere çıkarıldığı,
bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir.
Mekke halkı îmân etmiyor,
Müslümanlara çok sıkıntı veriyordu.
İşkenceye başlamış, işi azdırmışlardı.
Resûlullah çok üzüldü.
Hicretten bir yıl önce, elliiki
yaşında idi. Zeyd bin Hârise'yi
alarak Tâif'e gitti.
Tâif halkına bir ay nasîhat eyledi.
Hiç kimse îmân etmedi.Alay ettiler.
Çocuklar tarafından taşa tuttular.
Resulullahı çok üzdüler.
Ümitsiz, üzüntülü, yorgun geri dönerken,
mübârek bacakları yaralandı. Hz.Zeyd'in
başı kan içinde kaldı.
Çok sıcak bir saatte,
yol kenarında, bitkin hâlde
oturdular. Orada bulunan bağ sahibi,
Rebîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe adındaki
zengin iki kardeş, köleleri Addâs ile,
birer salkım üzüm gönderdi.
Resûlullah üzümü yerken Besmele okudu.
Addâs, o zaman Hıristiyan idi.
Bunu işitince şaşırdı:
- Yıllarca buralardayım.
Kimseden böyle söz duymadım.
Bu nasıl sözdür? dedi.
Resûlullah ona sordu:
- Sen neredensin?
- Nineveliyim.
- Yûnüs aleyhisselâmın memleketinden imişsin.
- Siz Yûnüs'ü nereden tanıyorsunuz?
Onu, buralarda kimse bilmez.
- O benim kardeşimdir.
O da, benim gibi Peygamber idi.
- Bu güzel yüzün, bu tatlı
sözlerin sahibi yalancı olmaz.
Ben inandım ki, sen Allahın Resûlüsün.
Yâ Resûlallah, yıllarca bu zâlimlere,
bu yalancılara kölelik
ediyorum. Herkesin hakkını yiyorlar.
Herkesi aldatıyorlar. Hiç iyi tarafları yok.
Dünyalık toplamak, şehvetlerini yapmak için
her alçaklığı göze alıyorlar. Onlardan
nefret ediyorum. Sizinle birlikte
gelmek istiyorum.
Resûlullah, tebessüm ederek buyurdu:
- Şimdi efendilerinin yanında kal!
Az zaman sonra, adımı her yerde işitirsin. O
zaman bana gel!
Bir müddet istirahat edip, yaralarını,
kanlarını sildiler. Mekke'ye yürüdüler.
Karanlıkta şehre girdiler. Birkaç ay,
Mekke'de çok sıkıntılı geçti.
Her taraf düşman
idi. Gidecek bir yer yoktu.
Doğruca amcası Ebû Talib'in kızı
Ümm-i Hânî'nin Ebû
Tâlib mahallesinde bulunan evine geldi.
Ümm-i Hânî, o zaman îmân etmemişti.
Kapı çalınınca sordu:
- Kimsiniz?
- Amcan oğlu Muhammed'im.
Kabûl edersen, misâfir geldim.
- Senin gibi doğru sözlü, emîn, asîl,
şerefli misâfire can fedâ olsun. Yalnız
teşrîf edeceğinizi önceden bildirseydiniz,
birşeyler hazırlardım.
Şimdi yedirecek birşeyim yok.
- Yiyecek, içecek istemem.
Hiçbiri gözümde yok.
Rabbime ibâdet etmek,
yalvarmak için bir yer bana yetişir.
Ümm-i Hânî, Resûlullahı içeri alıp,
bir hasır, leğen, ibrik verdi.
Resûlullah o gün çok incinmişti.
Abdest alıp, Rabbine yalvarmaya, af
dilemeye, kulların îmâna gelmesi,
saâdete kavuşmaları için duâya başladı. Çok
yorgun, aç, üzüntülü idi.
Hasır üzerine uzanıp uyuyuverdi.
Hazırladığım ni'metleri görsün
O anda, Allahü teâlâ,
Cebrâil aleyhisselâma buyurdu ki:
- Sevgili Peygamberimi çok üzdüm.
Mübârek bedenini, nâzik kalbini çok
incittim. Bu hâlde, yine bana yalvarıyor.
Benden başka, hiçbir şey düşünmüyor.
Git! Habîbimi getir! Cennetimi,
Cehennemimi göster. O'na ve O'nu sevenlere
hazırladığım ni'metleri görsün.
O'na inanmıyanlara, sözleri,
yazıları ve hareketleri
ile O'nu incitenlere
hazırladığım azâbları görsün.
O'nu Ben teselli edeceğim. O'nun
nâzik kalbinin yaralarını ben gidereceğim.
Resûlullahın bedenen Mekke'den
Beytül-mukaddes'e götürüldüğüne
inanmıyan kâfir olur. Göklere ve
bilinmiyen yerlere götürüldüğüne inanmıyan ise,
Ehl-i sünnetten ayrılmış olur.
Cebrâil aleyhisselâm mi'râc için
geldiğinde Peygamber efendimize hitâben
dedi ki:
- Ey bütün yaratılmışların en üstünü!
Ey Yaratanın sevgilisi! Ey
Peygamberlerin efendisi, iyilikler menba'ı,
üstünlükler kaynağı olan şerefli
Peygamber! Rabbin sana selâm ediyor.
Hiçbir peygambere, hiçbir mahlûkuna
vermediği ni'meti sana ihsân ediyor.
Seni kendine da'vet ediyor. Lütfen kalk.
Buyur, gidelim.
Burak adındaki beyaz hayvana binip,
bir anda Kudüs'te, Mescid-i Aksâ'ya
geldiler. Cebrâil aleyhisselâm kayayı
parmağı ile deldi. Burak'ı oraya bağladı.
Geçmiş peygamberlerden ba'zısının rûhları
insan şeklinde orada idi. Cemâ'at ile
namaz için ^Adem, Nûh, İbrâhîm peygamberlere,
imâm olmalarını sıra ile söyledi.
Hiçbiri kabûl etmedi. Özür dilediler.
“Başkası imâm olamaz!”
Cebrâil aleyhisselâm, Habîbullahı ileri sürdü:
- Sen varken, başkası imâm olamaz, dedi.
Namazdan sonra, mescidden çıkıp bilinmeyen
bir mi'râc ile, bir anda, yedi kat
gökleri geçtiler. Her gökte
bir büyük peygamberi gördü.
Cebrâil aleyhisselâm Sidre'de kaldı.
- Kıl kadar ilerlersem, yanar, yok olurum, dedi.
Sidret-ül müntehâ, altıncı
gökte bulunan büyük bir ağaçtır.
Resûlullahın bedenen
Mekke'den Beytül-mukaddes'e götürüldüğüne
inanmıyan kâfir olur.
Göklere ve bilinmiyen yerlere
götürüldüğüne inanmıyan ise,
Ehl-i sünnetten ayrılmış olur.

show more

Share/Embed